KARAGÜNdem: Oyun Aynı Oyun!

Yolsuzluk iddiaları, ses kayıtları, tapeler, belgeler…
Kurgular, teknolojinin getirdiği imkânlarla beraber daha da inandırıcı hâle geldi. Aslı var ya da yok düşünmeksizin çılgına dönen aziz milletim, oynanan oyundan haberdar değil gibi davranıyor. Taraflar var ve bu tarafların kavgası, birgün elbet sonuçlanacak. Ancak gözden kaçırdığımız bir nokta var ki, insan düşününce dehşete kapılıyor.

 

yazi2Nedir gözden kaçan?

Tarafların kavgasına tuz-biber olmak, taraflara taraf olmak bu ortamda popüler bir hâlde. Sonuçları ise gözden kaçan kısmı.
Ülkenin bekâsı uğruna bu topraklar için kanını dökmüş olan atalarımızın inanın kemikleri sızlıyordur.
Bizim insanımız haddinden fazla duygusaldır, bunu bilmeyen yok. Çok çabuk da heyecana kapılıp otokontrolü sağlayamayan insanımız, tepkisini nefretle dile getiriyor. Ancak bunu yaparken karanlık güçlerin kısır kısır güldüğünü de unutuyor. Çünkü amaç neydi? Parçala!

Daha önceki yazımda da belirtmiştim, tarihimizde yaşanmış bir politikayı hiç bırakmadı bu karanlık güçler. “BÖL-PARÇALA-YÖNET” politikası üzerinden koskoca imparatorluk yıkıldı. Şimdi ise Türkiye üzerinde yoğun şekilde devam ediyor.

Ülkede muhalefetin varlığı neredeyse yok, yalnızca bağırmaktan öte gitmiyor. Bu boşluğu birilerinin değil, yine muhalefetin kendisinin doldurması gerekirken bunu Gülen Cemaati üstlendi.

Yanlış!

Cemaatin yapması gereken iş bu değil! Bir cemaat, eğer ki din için hizmet etmekten ziyade siyasete atılmaya çalışıyorsa, burada ciddi anlamda yanlış giden şeyler vardır. Cemaatin adının geçmemesi gereken konularda adının geçmesinin başlığında “Dershanelerin Kapatılması” yazıyor. Gel gelelim içeriği çok başka. Büyük bir ticaret kaynağı olan FEM Dershaneleri’nden gelen su kesilirse, cemaatin sarsıntıya girmesi kaçınılmaz olacaktı. “Hükûmet ile Gülen Cemaati’nin ortak çıkarları mı bitti?” sorusu aklımıza gelirken bir de bakıyoruz ki hükûmetin çıkarları 10 üzerinden 2 iken, cemaatin çıkarları 10 üzerinden 8! Devletin en iyi yerlerine yerleştirdiği cemaatin bireyleri, şimdi o hükûmetin kuyusunu kazma peşinde.

Cemaat içerisindeki kardeşlerime, abilerime ve ablalarıma soruyorum;
“Sene 2004’ten beridir teşkilatımız, Ak Parti’nin yolsuzluklarının ve usulsüzlüklerinin farkınday’mış’, hep uyar’mış’, ama Erdoğan dinleme’miş’!” diyorsunuz.
Şimdi bir empati kurup, kendimi bir cemaat bireyi yerine koyup şu şekilde kendi kendimle konuşuyorum ve cevapsız birçok soru elde ediyorum. Bakın nasıl oluyor;
“Yahu, benim teşkilatım bu yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin 9 yıldır farkındaymış. 9 yıldır bu ülke 2 genel seçim 1 de yerel seçim geçirdi. Ve benden bu seçimlerde hep Ak Parti’ye oy vermem ve destek olmam istendi. Ancak 17 Aralık 2013’te bir şeyler oldu ve benim teşkilatım, yine aynı teşkilat, Ak Parti’ye düşman oldu.
– Ben 9 yıl boyunca teşkilatım tarafından sırf çıkarları için kandırıldım da mı Ak Parti’ye destek verdim?
– Ya da benim teşkilatımın yanlışları mı oldu da Ak Parti ile ters düştü?
– Ama 9 yıl boyunca kandırıldığımı hissediyorum, yani 9 yıl boyunca teşkilatım -varsa- tüm pisliklerin farkındaymış ama bana hiç söylenmedi ve beni sürekli desteklemem  konusunda ikna etti. Gururum incinmiş hissediyorum!

Gülen Cemaati’nin bireylerinden cevaplamalarını istediğim onlarca sorudan sadece birkaçını sundum sizlere.

NOT: 25 Mart’ta yayınlanacak denilen, cemaatin tabiriyle “torbadaki büyük turp”tan da ses çıkmadı. Galiba hazırlığı tamamlayamadılar.

Gülen Cemaati ve yandaş partiler ve yandaş medya şunu anlayamadı; bu halk gerçek anlamda bu kayıtlara değil, yapılan icraate bakıyor. Kimin ne yediğinden ziyade kimin ne hizmet getirdiğine odaklanıyor. Ki buna sebep olan şeylerden birisi de cemaatin üst tabakasının, bu halkın güvenini oldukça kaybetmesinden kaynaklanıyor.

En basitiyle önemli bir noktayı, Zaman Gazetesi genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı ağzından kaçırdı. Fethullah Gülen’in Ak Parti haricinde, kendi cemaatinin gerekirse BDP’yi bile destekleyebileceklerini ve BDP’de de iyi insanların olduğunu unutmamaları gerektiğini ve bu yönde insanları teşvik etmelerini istediğini söyledi.
Ve cemaatin yandaş medyası, Başbakan Erdoğan’ı vatan hainliği ile itham edebilecek kadar azıtmışken, kendi liderlerinin gösterdiği bu yolun asıl vatan hainliği olduğuna hiç dikkat çekemediler.

Neden?

İşte “emir kûlu” deyimi burada patlak veriyor. Haşa huzurda neredeyse kûla kûlluk etmeye kadar giden bir perde var bunların gözünde. Fethullah Gülen’in yanlış yapamayacağına/düşünemeyeceğine dair kesin bir inançları var. Peygamberler bile yanlış bir şey yapabilecek olmaktan korkmuş ve Allah’a sığınmışken, bu Zat-ı Muhterem’in de böyle bir korkusu yok, yandaşlarının da böyle bir şeye verdikleri ihtimal bile yok.

Göze kör tapa!

Dini bütün insanların bindiği gemi, batmaya doğru gidiyor. Benim de bu yazıdaki amacım o insanları incitmek vs. değil. Yalnızca madalyonun iki yüzünün olduğunu hatırlatmak. Bunu göz önünde bulundurup tekrardan oturup düşünmelerini istiyorum.

– Prof. Dr. Ahmet KELEŞ çıkıp konuşuncaya dek cemaatin sevdiği isimlerden biri iken, anlattıklarından sonra “satılmış ve menfaatçi” olarak dillendirildi.
– Latif ERDOĞAN çıkıp konuşuncaya dek cemaatin sevdiği isimlerden biri iken, anlattıklarından sonra “psikolojik sorunları olan biriydi” diye dillendirildi.
– Hükûmet dershaneleri kapatalım diyene kadar cemaat hükûmete “ağam, paşam” derken bu karardan sonra “vatanı satan parti” diye dillendirildi.

Ve çoğaltılabilir bir sürü şey oldu. Kim cemaatin aleyhinde konuşursa o “hain” oldu. Bunlar tesadüf değil.

İnsanların yatak odalarına kadar giren ve namusuna vicdanı sızlamadan laf söyleyen bir topluluk, ne benim için ne de bu toplum için cemaat olamaz.

 

Gelelim muhalefetin durumuna;
Chp’nin durumu şu an içler acısı. Sürekli olarak bir yerlerden medet umar durumda. Bir şeylerden nem kapan bir genel başkana sahip. Başbakanın “çocuklarıma haram lokma” cümlesinden sonra bizler “dil sürçmesi” derken, “Allah söyletti” diye propoganda yapan sayın Kılıçdaroğlu, üstüste gaflarla rezil oldu.
“Atatürk’ün emaneti” dedikleri Chp’yi rezil etmekten başka bir şey yapmıyor. Ve Chp, “Atatürkçülük” adı altına sığındırılıp Atatürk’ün ilkeleriyle alâkası olmayan bir parti haline getirildi.

Bu süreçte göze batmayan bir kesim varsa o da Mhp’dir. Muhalefet konusunda bu partinin de eksikleri olsa da en azından ülkenin bekâsı adına ortalıkta Chp gibi provokasyon yapmıyor. Yaşananlara tepki gösteriyor doğal olarak, ancak galeyan peşinde değil.

Ve cümlelerimi toparlarken tekrardan en üstlere dönüp şunu söylemek istiyorum. Düne kadar Fethullah Gülen, Bedüizzaman Said-i Nursi’nin yoluyla bütün bir yolda olduğunu söyledi.

Ancak bakın Said-i Nursi ne demiş, Gülen Cemaati ne yapıyor;

“> Bu asil Türk milleti ihtiyarıyla o partiyi (CHP) kat’iyen iktidara getirmeyecek. Çünkü Halk Partisi iktidara gelecek olursa, komünist kuvveti aynı partinin altında bu vatana hâkim olacaktır. Halbuki, bir Müslüman kat’iyen komünist olamaz, anarşist olur.

> Bir Müslüman hiçbir zaman ecnebîlerle mukayese edilemez. İşte bunun için, hayat-ı içtimaiye ve vatanımıza dehşetli bir tehlike teşkil eden bu partinin iktidara gelmemesi için, Demokrat Parti’yi, Kur’ân ve vatan ve İslâmiyet namına muhafazaya çalışıyorum.”
Bediüzzaman Said-i Nursi

Bu metin, Emirdağ Lahikası‘ndan alınmış bir parçadır.

İşte sizlere Bediüzzaman Said-i Nursi’nin izlediği yol ile Gülen Cemaati’nin izlediği yollar arasındaki ayrımlardan yalnızca biri.

Karar sizin,
Bu ülke hepimizin,
Dualarımızla sükûnet içerisinde olmak, ortalıkta yaygara koparmaktan daha hayırlıdır inşaallah, elimizden geldiğince bunu sağlayalım.

Saygılar ve sevgiler.
– Cem KAMALI

 



(Visited 17 times, 1 visits today)