Ya Karışıklık Böyle Devam Ederse?

Ortamın karışıklığından faydalanmak isteyenlerin avuçlarını ovalamasını ve ağızlarından akan salyaları farketmemek mümkün değil!
Tarihimizde yaşandı örnekleri; BÖL-PARÇALA-YOK ET taktiği.

Bunu neredeyse herkes bilir, bilmeli! Çünkü Osmanlı İmparatorluğu bununla yıkıldı. Şimdi Türkiye üzerinde oynanan oyun da bundan farklı değil!

 

yazi1

 

Sosyal medya üzerinden devamlı olarak anlatmaya çalıştığım şeyler var. Bunlar taraflı olarak yazılmış şeylerden ziyade sürekli olarak ortamı yatıştırmaya yönelik ve zaten gerilmiş bir ortamda daha fazla gerginlik çıkarmaya çalışan ‘provokatör’ kesme tepki olarak yazılmış olan şeyler. Tabi açıklamalarımı farklı yönlere çekenler de oldu, anlatmak istediğimi anlayanlar da.

Gelelim ortamın bu gergin hallerinden daha ikinci günün sonuna gelirken elde ettiğimiz sonuçlara.

Berkin’in ölümüyle beraber başlayan hareketlilik, ilerleyen saatlerde ve ertesi günde büyüyerek devam etti. Bir polisimizin görevi esnasında atılan biber gazından etkilenerek kalp krizi geçirmesi sonucu şehit oluşu ve genç bir kardeşimizin ölümüyle güne noktayı koydu.

Noktayı koydu koymasına ama aslında yalnızca tarih devretti, eylemler hiç ara vermeden hareketliliğini korumaya devam etti. Bununla beraber Türk polisine bağlılığı olan insanların ve ölen genç kardeşimizin bilhassa ‘Ülkücü’ biri olarak tanınıyor olması, Ülkü Ocakları’nı harekete geçirecekken, ocakların reislerinden ve başkanlıklardan gelen talimat ile “Sakin olun, sokağa çıkmayın!” çağrısı yapıldı. Aynı şekilde şehidimiz için de tepki göstermek isteyenlere de çağrı yapıldı.
Olması gereken de işte buydu; bu çağrılar.

Düne kadar Berkin’in adından dahi bahsedilmiyor iken, sosyal medyada veya sokaklarda bununla alakalı bir şey göremiyor iken, bir an da böylesi bir karışıklığı normal görmemek lazım.

Neden mi? Açıklayayım.

17 Aralık operasyonu ile hareketlenen güzel ülkem, kasetlerin, tapelerin, belgelerin vs. çıkması ile hem gergin hem de şaşkın bir hâl almıştı. Montaj olduğuna inananlar ve gerçek olduğuna inanlar olarak da ikiye bölünmüştü. Bu tartışmalar yerini korurken ikiye bölünmüşlüğü çoğaltıp dörde hatta beşe bölmek isteyenler tarafından kaçırılmaz bir fırsattı Berkin’in ölümü.
Artık ortam;
– 17 Aralık operasyonu ve sonrasının komplo olduğuna inananlar
– 17 Aralık operasyonu ve sonrasının gerçek olduğuna inananlar
– Berkin’in devlet tarafından, hatta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından öldürüldüğüne inanlar
– Berkin’in Gezi Parkı Eylemlerine katılmasına sebep olan kişilerin Berkin’i öldürdüğüne inananlar
olarak dörde bölündü. Bunlar da kendi aralarında birleşmeler ve ayrımlar yaşıyor.
Farklı onlarca kombinasyonlar çıkarılabilir ama sonuç tam da istenilen gibi; birçok bölünmeler yaşandı.

Şu an gündeme alınmayan 4 şehidimizin varlığı da bu işin en acı noktalarından birisidir şüphesiz…

Şimdilik üç kesim kaldı elimizde; eyleme katılan/destek verenler , eyleme katılmayan/destek vermeyenler ve sessizliğini koruyup olanı biteni takip edenler.

Bazı kesimler, sessizliğin yalnızca koyunluktan ibaret olduğunu savunurken ben de diyordum ki onlara; “Koyunluk, sessizliğini koruyup ülkeye, vatandaşa zarar vermemekse, esnafların camlarını indirmek, yaralamak, çevreye zarar vermek, kendi polisine, kendi ülkenin kamu mallarına zarar vermek, aslan olmak mıdır?”

Yasa, eylem hakkını saklı tutar. Ancak izin alınarak yapılmışsa.

Şimdi şurayı biraz açıklığa kavuşturalım, yanlış anlaşılmalara meyil vermeyelim. İki üst paragrafta belirttiğim (koyunluk ve aslanlık) konuda acı bir gerçek var, sözüm işin o kısmınadır.
“Eylemciler” dendiği zaman oradaki topluluğu ikiye ayırmak gerekir. Bunlar eylemciler ve provokatörlerdir. Eylemciler ne yazık ki provokatörlerin gazabına uğramaktan bir türlü vazgeçmemiş, provokasyonlara gelmekten bir türlü yılmamıştır. Çünkü orada kalabalığın vermiş olduğu bir etkiyle, tepkimeler bir hareket etmeye başlıyor. Kontrolden çıkıyor sonra birçok şey. Aslında asıl tehlike, biber gazında değil, provokatör gazındadır.

Bu tarz ortamları oldukça iyi değerlendiren provokatörler, masum insanları dahi ateşin içine sürükleyip ülkeye, devlete ve hatta olaylarla hiç ilgisi olmayan insanlara bile, masum insanlarca zarar vermelerini sağlıyorlar.
Yazık!
Bunu göremeyecek kadar kör olamazsınız!
Artık yeter (!) dendiğinde farklı anlamlar çıkarmak yerine gerçekten çevreye bakıp, eylemlere öncü kimdi kim oldu, diye düşünseniz, birçoğunuz göreceksiniz ne demek istediğimizi.

İşte bu yüzdendir ki “Sakin olun, sokağa çıkmayın.” çağrısı yapıyoruz her defasında. Olayların olgunlaşmasını beklemek yerine özellikle de sosyal medya üzerinden dakikalar içerisinde organize olup, ülkenin bir yerinde patlak vermekten yorulmadınız mı gerçekten?

Şu veya bu haklı diye bir tezim yok, olmamalı, haklı haksız şu ortamda aranmamalı. Öncelik verilmesi gereken şey; kimseye ve hiçbir şeye zarar vermeden neler yapılabiliri tartışmalıyız. Yukarıda da belirttiğim gibi, özellikle de sosyal medyanın vermiş olduğu bir kolaylık var elimizde. Çok çabuk organize olup, daha sokağa çıkmadan internet üzerinden “gaza” geliyoruz.

Ve işi sonuca bağlayacak olursak işte burada bazı teorilerim var. Şöyle ki;

  • Eğer bu şekilde kargaşa ortamı sürerse, bundan hükumet değil, ülke zararlı çıkacaktır.
  • Eğer bu şekilde kargaşa ortamı sürerse, sonuçları içerisinde daha çok ölüm olacaktır.
  • Eğer bu şekilde kargaşa ortamı sürerse, bu kargaşa dış ülkelerin ellerini daha da güçlendirecektir.
  • Eğer bu şekilde kargaşa ortamı sürerse, provokasyonların ardı arkası kesilmeyecek, esnaflar daha fazla maddi manevi zarar görecek, çevre daha çok zarar görecek, ekonomi daha çok zarar görecektir.
  • Eğer bu şekilde kargaşa ortamı sürerse, eylemcilerin karşısına bu kez de polisin, devletin ya da hükumetin yanında olan ve Gezi Olaylarına karşı çıkan insanlar çıkacaktır.
  • Eğer bu şekilde kargaşa ortamı sürerse, kan gövdeyi götürecek duruma gelecektir; Allah Korusun!
  • Eğer bu şekilde kargaşa ortamı sürerse, mezhepler, milletler ve inançlar ayrımı had safhada olacaktır ve yeni bir kargaşa ortamı doğacaktır.

Çözüm mü?

Hep söylediğimiz şeyler, en net çözümlerdir.
Peki nedir onlar?

  • Sakinliği korumak, sokaklara dökülmemek.
  • Sokaklarda ses duyurulmalı ise onu yasal izinlerle yapmak.
  • Yapılan eylemler esnasında provokatörleri tespit edip, o kişileri derhal emniyet güçlerine teslim edip, provokasyonlara gelinmesini engellemek.

Şu sıraladıklarım yapıldığı takdirde evet izinsiz yapılan eylemler dahi can yakmadan devam edecek veya sonlanacaktır. Çünkü konu eylem yapılmasında değil, provokasyonlara fazlasıyla müsaade edilmesindedir.

Şu an da eylemlere katılan ve destekleyen kim varsa onlardan ricam şudur;
Lütfen içinizdeki provokatörleri eleyin, almayın içinize, emniyet güçlerine teslim edin. Böylece olaysız bir eylem olacaktır. Yine atılsın sloganlar, pankartlar yine açılsın. Ama ne zaman ki eylemcilerin içlerine kara güçler girdi, o zaman kan da döküldü göz yaşı da döküldü.

Saygılar ve sevgiler.



(Visited 6 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın